14 Mart 2016 Pazartesi

Gidenlerin Ardından...


Gidenlerin ardından...

Nasıl ki bir kelimeyi arka arkaya söyleyince anlamını yitirir, öyle yitiriyoruz anlamını ölümün-yaşamın... Herşey normalleşiyor, lanet okuyan postlar bile. Başka bir şey yapmalı a canım... Söylememeli, yapmalı... 
Gözleri açmalı, uyuşukluktan uyanmalı...Hemen...

... Kendi karanlığımızla yüzleşirken ve dönüştürürken fark ediyoruz bu ülkeyi, bu dünyayı bizim bu hale getirdiğimizi… Öldürülen, tecavüze uğrayan insanlara tepki vermeyerek, açlık sınırında yaşamaya susarak, birileri bizimle alenen dalga geçerken tv ekranlarında, boş vererek…
Kendimizi bil’mediğimiz için geliyor tüm bunlar başımıza… Varlığımızı dahi fark etmediğimiz ve onurlandırmadığımız için… Yüzyıllık Yalnızlık’ ta olduğu gibi birden kaybolmayı mı bekliyoruz, hiç olmamışız gibi?
Şimdi zorla da olsa dönüştürülüyoruz. İyice gözümüzü çıkarmaya başlayan adaletsizlik karşısında susmak zor geliyor. Daha her şeyin başındayken, ilk fark ettiğimiz anda yapmadığımız her şey, tepki vermediğimiz her olay çığ olup üzerimize düşmek üzere… Bize dokunmayan yılanlar binlerle yaşıyor ve artık hepimize yetecek kadar çoklar…

Meşhur bir kurbağa hikayesi vardır. Der ki, bir kurbağayı kaynar su dolu tencereye atarsanız ne olur? Çığlığı basar ve acıyla kaçar. Ama soğuk su dolu tencereye koyar da, suyu yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa kendi vücut ısısını arttırır, suyun ısındığını fark etmez ve patlayarak ölür.
Yani kurbağa diyor ki; KANIKSAMAYIN, ALIŞMAYIN, NORMAL GÖRMEYİN…

Her zaman yapacak bir şey mutlaka vardır. Onu bulacağız şimdi…

13 Mart 2016 Pazar

Oyun-cak


Yeni bir gün doğdu. Zamansız bir gün. Sımsıcak, masmavi. Zamanı olmayan bu gün, kendimi göstereceğim sahne oluyor bana.

"Burası senin oyun alanın. Dök eteğindeki oyuncakları…"

Bazısı kırık, bazısı el değmemiş,yepyeni… Bazıları hediye birilerinden, bazıları birilerinin eskileri… Döküyorum hepsini yemyeşil ovanın ortasındaki ağacın çiçek kokulu gölgesine. Oynuyorum sadece. O an’da olarak… Her an’ın ve güzelliğin tadını çıkararak. Bütünleşiyorum.
Etrafta insanlar var. Bakanlar, geçenler, laf söyleyenler. Hepsini görüyorum.

Kızmıyorum, sevinmiyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.
Çağırmıyorum, kovmuyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.  

Gelmek isteyenler, yanıma yaklaşıyor. Nasıl oynadığıma bakıyorlar ve yüzümdeki gülümsemeye. Elimdekileri beğenmeyenler var. Kendi oyuncaklarına güvensizlikten yaptıklarını biliyorum. En eski ve kırık oyuncağımla, neşe içinde oynadığımı görenler, ceplerini yokluyor. 

Yavaş yavaş ağacın gölgesine oturanlar var. Bir cesaret oyuncaklarını döküyorlar ortaya.

Şimdi bir sürü oyuncağımız var ve hepimize yetecek kadar çiçek kokulu gölge… 



Küçük Kız




Ahh! dediler. Bir farkına varsan yeteneğinin ve güzelliğinin...
Ahh!dedim. Bir varsam...

Kalbi kırılmış küçük kızın saçlarını örüyorum şimdi. Özür diliyorum canını acıttığım için yanlışlıkla çektiğim saçının teli yüzünden. "Önemli değil" deyip, gülümsüyor. "Fark ettin ya, önemli olan bu..."