Yeni bir gün doğdu. Zamansız bir gün. Sımsıcak, masmavi.
Zamanı olmayan bu gün, kendimi göstereceğim sahne oluyor bana.
"Burası senin oyun alanın. Dök eteğindeki oyuncakları…"
Bazısı kırık, bazısı el değmemiş,yepyeni… Bazıları hediye
birilerinden, bazıları birilerinin eskileri… Döküyorum hepsini yemyeşil ovanın ortasındaki
ağacın çiçek kokulu gölgesine. Oynuyorum sadece. O an’da olarak… Her an’ın ve
güzelliğin tadını çıkararak. Bütünleşiyorum.
Etrafta insanlar var. Bakanlar, geçenler, laf söyleyenler. Hepsini
görüyorum.
Kızmıyorum, sevinmiyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.
Çağırmıyorum, kovmuyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.
Gelmek isteyenler, yanıma yaklaşıyor. Nasıl oynadığıma
bakıyorlar ve yüzümdeki gülümsemeye. Elimdekileri beğenmeyenler var. Kendi oyuncaklarına
güvensizlikten yaptıklarını biliyorum. En eski ve kırık oyuncağımla, neşe
içinde oynadığımı görenler, ceplerini yokluyor.
Yavaş yavaş ağacın gölgesine
oturanlar var. Bir cesaret oyuncaklarını döküyorlar ortaya.
Şimdi bir sürü oyuncağımız var ve hepimize yetecek kadar
çiçek kokulu gölge…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder