13 Mart 2016 Pazar

Oyun-cak


Yeni bir gün doğdu. Zamansız bir gün. Sımsıcak, masmavi. Zamanı olmayan bu gün, kendimi göstereceğim sahne oluyor bana.

"Burası senin oyun alanın. Dök eteğindeki oyuncakları…"

Bazısı kırık, bazısı el değmemiş,yepyeni… Bazıları hediye birilerinden, bazıları birilerinin eskileri… Döküyorum hepsini yemyeşil ovanın ortasındaki ağacın çiçek kokulu gölgesine. Oynuyorum sadece. O an’da olarak… Her an’ın ve güzelliğin tadını çıkararak. Bütünleşiyorum.
Etrafta insanlar var. Bakanlar, geçenler, laf söyleyenler. Hepsini görüyorum.

Kızmıyorum, sevinmiyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.
Çağırmıyorum, kovmuyorum. Sadece oyunumu oynuyorum.  

Gelmek isteyenler, yanıma yaklaşıyor. Nasıl oynadığıma bakıyorlar ve yüzümdeki gülümsemeye. Elimdekileri beğenmeyenler var. Kendi oyuncaklarına güvensizlikten yaptıklarını biliyorum. En eski ve kırık oyuncağımla, neşe içinde oynadığımı görenler, ceplerini yokluyor. 

Yavaş yavaş ağacın gölgesine oturanlar var. Bir cesaret oyuncaklarını döküyorlar ortaya.

Şimdi bir sürü oyuncağımız var ve hepimize yetecek kadar çiçek kokulu gölge… 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder